Print on Demand (PoD) sistemi yayıncılığın geleceği olabilir mi?
Kayıp Rıhtım’da Devrim Beyaz imzasıyla yayınlanan soruşturma dosyası, PoD sisteminin ülkemizde yayıncılar tarafından nasıl karşılandığına ışık tutuyor. Dosya, Print on Demand’in sektördeki payını, yayınevlerinin tercihlerini derinlikli olarak inceliyor.
Print on Demand sistemi dünyada giderek yaygınlaşıyor. Ekonomik kriz gölgesindeki Türkiye’de ise yayıncılık için yeni yollar, farklı enstrümanlar aranıyor. Ülkemizdeki yayıncılara, bu gölgeyi kaldırmakta etkili bir araç olabilecek talep üzerine baskı modeli hakkındaki görüşlerini sorduk.
Türkiye’de birçok sektörde olduğu gibi yayıncılık da ciddi bir açmazın ortasında. Tüm unsurları dövize endeksli olan yayıncılık dünyasında yeni yazarlar keşfetmek bir yana, sürdürülebilir yayın ortamını korumak bile gerçeküstü bir hâl almış durumda.
Yurt dışında Amazon öncülüğünde kurgulanan, Türkiye’de ise Kitapyurdu’nun Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık (KDY) ve Kitapyurdu Doğrudan Dağıtım (KDD) başlıklarında topladığı bu hizmet birçok açıdan avantajlı bir profil sergiliyor.
Ülkemizde Yapı Kredi Yayınları’ndan Dedalus Kitap’a, Timaş Yayınları’ndan Fihrist Kitap’a, Dergâh Yayınları’ndan Feniks Yayınevi’ne dek farklı ölçeklerde birçok yayınevinin tercih ettiği KDD, günden güne yeni yayıncılara hizmet vermeyi sürdürüyor. Matbaa, kâğıt ve depo gibi satıştan bağımsız ve peşin maliyetleri yayınevlerine bir yük olmaktan çıkartmayı hedefleyen KDD, kriz zamanları bir yana olağan günlerde de sektörün önemli paydaşlarından birisi olabileceğini hissettirmeye başladı.
Kayıp Rıhtım olarak biz de yayıncılara PoD sisteminin detayları üzerine bazı sorular yönelttik. Bu modelin ülkemizde nasıl karşılandığından sistemin artı ve eksilerine, Print on Demand’in sektördeki payından yayınevlerinin tercihlerine dek uzanan derinlikli bir soruşturma sizleri bekliyor.
Soruşturmamıza katılan isimler şu şekilde: Alparslan Demir (Kutu Yayınları), Cem Akaş (Can Yayınları), Coşkun Ören (İthaki Yayınları), Gökçe Alper (Ayrıntı Yayın Grubu), Kemal Küçükgedik (Pegasus Yayınları), Onur Öztürk (Metropolis Kitap), Oytun Çetin (Teknolist), Şener Boztaş (Lejand Kitap) ve Tugay Kaban (Epona Yayınları).
Alparslan Demir – Genel Yayın Yönetmeni (Kutu Yayınları)
Bizim için muhteşem karşılandı bu elbette. Daha önce bu işi fotokopici mantığıyla sistemsiz yapan yayıncılar vardı. Mutlu değillerdi ve oradaki kafa yorgunluğuna açıkçası değmiyordu. Şimdi mesela Kitapyurdu, “KDD – Kitapyurdu Doğrudan Dağıtım” adıyla bu işi ciddiye alan bir sistem kurdu. Biz de bu sisteme yeni giriyoruz.
PoD’un temelde küçük yayıncıya sağladığı üç büyük avantaj var:
- Kâğıt ve matbaa maliyeti olmadan kitabı deneyebiliyoruz. Yani burada baktık ki hızlanıyor, fiyatları karşılaştırıp avantajı varsa matbaadan devam edebiliyoruz. Muhteşem bir şey bu. Yani bir kitap (biraz çirkin bir ifade ama) “batık”sa, kâğıt ve matbaa maliyetini batırmadan en azından görebilme şansınız var.
- Biz bazı kitapları basmak için basarız. Sevdiğimiz için, rafta var olması için. Bu romantik ya da aptalca bulunabilir ancak gerçek. Şimdi bu sistemle kâğıt ve matbaa gibi bir masrafa girmeden basmak istediğimiz kitapları neredeyse bütçe ayırmadan yayımlayabiliyoruz. Muhteşem bir şey bu.
Henüz mevcut çözümler o noktada değil ancak matbaa ile yarışacak kıvama geldiğinde yahut bu tür sistemlerin içine matbaalar da girdiğinde, bambaşka bir dünya olacak. Yayıncı, kitabıyla meşgul olacak. Kâğıtmış, baskıymış bunu düşünmeyecek.
Talep üzerine baskı sisteminin geleceğine gelirsek… Bir “yayınevi yönetim sistemi” gibi teknolojik bir yapı sunulabilirse, YAYFED de buna uyum sağlayabilirse (ki bandrol noktasında uyum sağlamaya başladı) pastadan pay almayı bırakın bu sistemlerin kendisi birer pastaya dönüşür. Bir online platform düşünün, yayıncı giriyor ve her şeyini burada hâllediyor. Hatta depo firmaları, dağıtım firmaları ve internet satış firmaları da burada. Muazzam.
Özellikle butik yayınevlerinin İstanbul’da olma arzusu da azalacak. Ben bunu söylediğimde çok anlaşılmıyor ancak İstanbul’da bir editörün yalnız başına maaşıyla insan gibi yaşaması mümkün mü? Yayınevinin insan gibi yaşayabilecek bir maaş ödemesi bu maliyetlerle ve satışlarla mümkün mü? Ya editörünüzü, depocunuzu, tasarımcınızı tırnak içinde ezeceksiniz ya da zarar edeceksiniz ya da bu işi yapmayacaksınız. Kimle konuşsam sonuncusunu söylüyor. Niye yapmayalım? Böyle bir imkân olursa kimsenin ezilmesine gerek kalmayabilir. Her ilde güzel kitaplar basan ufak yayıncılar ortaya çıkabilir. Bu sistemler yaygınlaşırsa örneğin Kırşehir’de iyi bir editörle neden çalışamayasınız? Ya da Aydın’da bir tasarımcı neden güzel memleketini bırakıp üç kuruşa burada çalışsın? Eskiden en iyi metin işçileri, tasarımcılar yayınevlerinde çalışırken neden hepsini birer birer reklam ajanslarına, büyüyen startup’lara kaptırıyoruz? Bunların hepsi bu sistemle değişir.
Cem Akaş – Genel Yayın Yönetmeni (Can Yayınları)
Talep üzerine baskı (TÜB) sisteminin özelliği, ofset baskının geleneksel olarak kullanılmadığı düşük tirajları (1-200) mümkün kılması ancak yüksek birim maliyeti nedeniyle 200’ün üstünde tirajlarda ofsetten daha pahalıya gelmesi. İdeal kullanım alanı, yayınevinin yılda 200’den az satan kitapları – bunlar ofsette genelde 500’ün altında basılamadığı için stok maliyeti sorunları yaratıyor, o nedenle de yayınevleri bu tekrar baskıları yapmaktan çekiniyor, oysa TÜB’le bunları basmak ve tükenmemelerini sağlamak artık mümkün. Ancak dediğim gibi TÜB’ün birim maliyetleri yüksek – dolayısıyla ofset basılmış bir kitabı TÜB’le bastığınızda aynı etiket fiyatını koyamıyorsunuz, bu da o kitabın satışını daha da düşürüyor. Bunun üstesinden gelmenin bir yolu yayınevinin bu kitapları piyasaya vermeden doğrudan satması. Dağıtımcı-kitapçı payları söz konusu olmadığı için ofset baskının etiket fiyatını koymak ve zarar etmemek mümkün olabiliyor.
Burada gözden kaçırılmaması gereken şey, TÜB’ün düşük tirajlarda işe yaraması, yani sektörel ölçekteki üretimi konuştuğumuzda pek işe yaramaması. “Suç ve Ceza”yı yine ofset basmak zorundasınız çünkü hem TÜB’le bastığınızda daha pahalı oluyor, hem de talebe yetişmeniz çok zorlaşıyor, yok satma riskiniz artıyor. Can Yayınları olarak bu yıl kendi internet sitemizden satış yapmaya başlayacağımız için TÜB’ü de devreye almayı planlıyoruz ama bunu şu an kâğıt tedarikinde yaşanan ve daha da artması beklenen zorlukların ve bunu izleyen maliyet artışlarının çözümü
olarak görmüyoruz. TÜB de sonuçta kâğıt kullanıyor; kâğıt pahalıysa TÜB için de pahalı, kâğıt yoksa TÜB için de yok.
Yayınevleri ve okurlar için artan maliyetlerden kurtulmanın tek yolu e-kitap, ama bu da sektörün diğer paydaşlarını yani matbaaları, dağıtımcıları ve kitapçıları vurma potansiyeline sahip. Kitapçılar kendi internet sitelerinden e-kitap satışı yapabildiğinde, dükkânlarını da bir showroom mantığıyla düzenleyebildiğinde bir çıkış bulabilir, çünkü okur özellikle yeni başlıklar söz konusu olduğunda kitabı fiziksel olarak görmek istiyor; internet satış siteleri yeni kitap çeşidini gösterme konusunda geleneksel kitapçıların yanına hâlâ yaklaşamıyor. Okurun kitapçıya girdiği, basılı kitapları incelediği, sonra da dükkân içindeyken kitapçının internet sitesine girerek seçtiği başlıkları e-kitap formatında satın aldığı bir senaryo sürdürülebilir olabilir (matbaalar ve dağıtımcılar yine okka altına gidiyor tabii).
TÜB’e dönecek olursam, düşük tiraj gerektiren kitaplarını nasıl basacağını düşünen yayınevleri için olduğu kadar, kendi kitabını doğrudan yayımlamak isteyen yazarlar için de büyük bir imkân. Özellikle Amerika’da böyle çok kitap yayımlanıyor, bunlardan bazıları yüksek satışa ulaşıp geleneksel yayınevleri tarafından alınıyor ve ofset baskıyla piyasaya sürülüyor. İnternet kitapçıları da TÜB’ü kullanarak kendi yayıncılıklarını yapabilir ve etiket fiyatlarını makul sınırlar içinde tutabilir – örneğin Amazon ve Kitapyurdu bunu yapıyor.
Coşkun Ören – Genel Müdür (İthaki Yayın Grubu)
İthaki Yayın Grubu olarak PoD sistemini henüz kullanmıyoruz. Bu sistemi mevcut ekonomik kriz etrafında değerlendirmiyorum. Krizden bağımsız olarak özellikle kurgu dışı yayınlarda, satış oranları düşük olduğu için birçok kıymetli yapıtın tekrar baskı yapma ihtimali olmuyor. Bu metinlerden faydalanmak isteyen okurlar için iyi bir seçenek olabileceğini düşünüyorum.
Ayrıca bu sistemin kullanımında telif hakları kısmının da çok önemli olacağını düşünüyorum. Bu minvalde konunun meslek birlikleri tarafından da incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Gökçe Alper – Yönetici (Ayrıntı Yayın Grubu)
PoD sistemi şu an için radarımızda değil. Geçmişte bastığımız ve tekrar baskısına yeterli talebin olmadığı kitapları bu sisteme dahil edebiliriz ancak genel olarak çeviri eser yayımladığımız için hak sahipleri bu sisteme henüz çok da sıcak bakmıyorlar. Yerli yazarlarda da yayınevinin işlevini ortadan kaldırıp editöryal süreci sekteye uğratma ihtimali var. Sanırım ilerleyen süreçte bu sisteme doğru evrilmek gerekecek ancak şu an için uzaktan takip etmeyi tercih ediyoruz.
Kemal Küçükgedik – Editör (Pegasus Yayınları)
Yayıncılık dünyasının şimdiye dek talep üzerine baskı sistemine temkinli yaklaştığını düşünüyorum ama 2022 ve sonrasında bu sistemin daha çok kullanılacağını tahmin ediyorum.
Bu sistemin en büyük artısı, hızlı ve hacimli bir satış ihtimali düşük olan kitapların basılmasının önünü açması. Yayınevinin her bir kitabı için bağladığı sermaye miktarını azaltıyor. Depolama masraflarını azaltıyor. Eksileri ise kitap enflasyonu yaratmaya çok meyyal olması. Yayınevlerinin sermaye ve emek harcamadan çok daha fazla başlıkta kitap yayımlayabilmelerine olanak sağlıyor. Bu birçok yeni yazara şans tanıyan bir durum gibi gözükebilir ama bunun bir illüzyon olduğunu düşünüyorum. Amazon’da veya ülkemizde kaç yeni yazar bu sistemde kitabını yayımladı ve kaçı kayda değer başarı yakaladı? Telefon rehberinde isminizi görüp sevinmek gibi bir hâl aldı artık.
Talep üzerine baskı sistemi bence en fazla bir yara bandı işlevi görebilir. Kangren olmuş bir uzvu yara bandıyla tedavi edemezsiniz. Yayıncılığın geçmişten gelen kangren olmuş sorunlarına da talep üzerine baskı çözüm sunamaz. Geçici ve ufak çaplı bir müdahale olarak değerlendirmek daha doğru olur.
Açıkçası ben artık şartların pek de normale döneceğini düşünmüyorum. Pandemiden kurtulsak bile önümüzdeki yıllar içinde iklim değişikliği, göç ve savaş gündemimizi ve ekonomimizi belirleyecek. Artık çok daha kırılgan ve beklenmedik bir dünyada yaşamaya alışmak zorundayız. Risk iştahı azalacağı için geleneksel yayıncılık yöntemleri yavaş yavaş terk edilecek. Talep üzerine baskı sistemi orta ve uzun vadede bugün olduğundan daha popüler olabilir ama gelecekteki yayıncılık pastasında aslan payının dijitalde olacağını düşünüyorum.
Pegasus Yayınları şu anda bu sistemi kullanmıyor ama gelecekte ihtiyaç duyulursa kullanılabilir.
Onur Öztürk – Genel Yayın Yönetmeni (Metropolis Kitap)
Biz PoD sisteminden faydalanmayı düşünmüyoruz, çünkü kitaplarımızın telifleri için 2.000 adet üzerinden verdiğimiz avansları ve çeviri telifi gibi bedelleri düşününce, sınırlı bir adetle kitapları basmanın bize herhangi bir vadede faydasının olmayacağını öngörüyoruz. Bu yüzden, en az 2.000 adet basamayacağımız kitapları şimdilik bekletmeyi daha doğru buluyoruz.
Diğer yandan PoD sisteminin korsan yayıncılık için bir tür metot güncellemesi işlevi görmesi de söz konusu: Kitapla beraber kıyafetten elektroniğe envaiçeşit ürünün satıldığı bazı online satış platformlarında çok satan kitapların PoD sistemiyle siparişe bağlı birtakım basımevlerinde üretilip buralardan satıldığını öğreniyoruz son zamanlarda. Bizi konunun bu tarafı ilgilendiriyor daha çok.
Oytun Çetin – Genel Müdür (Teknolist)
Konvansiyonel yayıncılık faaliyetlerini kabaca sıralarsak;
- İçeriğin hazırlanması
- Hazırlanan içeriğin basılması
- Basılan içeriğin depolanması
- Depolanan içeriğin tanıtılması/satılması
- Tanıtılan/Satılan içeriğin sevk edilmesi
olarak düşünebiliriz. Bu faaliyetlerin bazılarının sırası değişmekle birlikte bazı yayıncılar bu faaliyetlerin tamamını üstlenirken bazıları ise bu faaliyetlerin tamamını üstlenmenin riskini almak istemediği için dış tedarik ile ilerlemektedirler.
Yayıncılığın esas katma değeri olan “içeriğin hazırlanması ile içeriğin tanıtılması/satılması” faaliyetlerinin dışındaki diğer faaliyetler gerek başlık çeşitliliğinin gerekse kişiselleştirilmiş/özelleştirilmiş içerik üretimi talebinin artması nedeniyle değişime uğramaktadır.
Özellikle tedarik zinciri halkaları olarak değerlendirilebilecek olan hazırlanan içeriğin basılması, depolanması ve sevkiyatı faaliyetleri başlık çeşitliliğinin ve hammadde maliyetlerinin artması nedeniyle sekteye uğramakta, toplam maliyet içerisindeki payları her geçen gün artmaktadır.
Dijital baskı teknolojilerinin gelişmesi ile gündeme gelen talep odaklı baskı çözümleri yayıncılık sektörü tedarik zinciri faaliyetleri açısından paradigma değişikliğini gündeme getirmektedir.
Kişiselleştirilmiş/özelleştirilmiş içerik üretimi ise “içeriğin hazırlanması” faaliyetleri kapsamında yeni nesil yayıncılığın önemli bir katma değeri olmaktadır. Ekran üzerinden tüketilen dijital içeriklerin kişiselleştirilmesi nispeten daha kolayken kâğıt üzerinden tüketilen içeriklerin kişiselleştirilmesi “ana kopyayı çoğaltma” üzerine kurulu olan web/ofset konvansiyonel üretim teknikleri ile maalesef mümkün olamamaktadır. Dijital baskı teknolojileri ile kâğıt üzerine özelleştirilmiş/kişiselleştirilmiş katma değerli içerik üretimi mümkün olmaktadır.
Yayıncılık dünyası talep üzerine baskı ile yeni tanışmadı. Avrupa, Amerika ve Uzak Doğu’da dijital baskı altyapısı kullanılarak talep üzerine baskı uygulamaları onlarca yıldan beri yapılmaya başlanmıştı.
Ülkemizde de artan baskı, stok ve sevk maliyetleri talep üzerine baskı çözümlerini daha da ön plana çıkarmıştır. Talep üzerine baskı çözümleri özünde tedarik zinciri akışını önemli ölçüde değiştirdiği için ilgi ile karşılanmaktadır.
Dijital baskı teknolojilerinin tabaka/web ofset gibi konvansiyonel üretim tekniklerine nazaran getirmiş olduğu üretim avantajları bulunmaktadır.
Bu avantajlar;
- Stoksuz üretim veya minimum stok ile üretim yapılabilmesi sayesinde stok maliyetlerinin en aza indirilmesi ve üretim maliyetlerinin kontrolü
- Baskısı olmayan eserlerin tekrar üretilerek dolaşıma sokulup okuyucu ile buluşturulması
- Yeni yazarların eserlerinin dolaşıma daha risksiz sokulabilmesi sayesinde sektöre yeni yazar kazandırma potansiyeli
- Forma temelli yerine eser temelli baskı tekniği sayesinde daha hızlı üretim
- Eserde okura özel kişiselleştirme/özelleştirme imkânı
Olası dezavantajları;
- Konvansiyonel üretim yapmaya alışmış olan yayıncıların dijital baskı ile üretim yapabilme dönüşümünü gerçekleştirmeye hazırlıklı olmayışı
- Ülkemizde dövize endeksli baskı maliyetlerinin henüz ofset/web baskı maliyetleri ile karşılaştırıldığında yeterli dengeyi bulamıyor oluşu
- Ülkemizdeki fiziksel bandrol sisteminin talep üzerine baskı ile 48 sayfa üzeri üretim yapılabilmesinin önünde bir engel olması
olarak değerlendirilebilir.
Biz dijital baskı ve PoD operasyonları ile ilgili olarak 2005 yılından beri çeşitli çalışmalar yürütüyoruz. 2014 yılında Meteksan Dijital Matbaacılık ile kendi hazırlamış olduğumuz PoD altyapımızın entegrasyonunu tamamladık. Böylece B2B ve B2C tarafında PoD olarak sınav ve test kitapçıklarımız üretilerek depolanmadan baskıyı müteakip direkt sevk edilebilir oldu.
Yukarıda bahsetmiş olduğum PoD ile üretimin tedarik zincirine olan etkisi toplam maliyet içerisindeki bu halkaların paylarını minimize etmesi açısından yadsınamaz.
Ancak dijital baskı ile short-run üretim PoD’den farklı olarak baskı, depolama ve sevkiyat bağlamında tedarik zinciri halkalarını tamamen yok etmez, sadece yükünü hafifletir. Ancak PoD ile üretim baskı faaliyetinin bir dijital baskı servis sağlayıcının dış kaynak olarak kullanılması durumunda yayıncı açısından baskı, depolama ve sevkiyat maliyetlerini ortadan kaldırarak önemli bir avantaj sağlamaktadır.
Tabii bunun katma değerinin anlaşılabilmesi, yayıncıların tüm bu faaliyetleri bir bütün olarak değerlendirip toplam maliyet içerisinde bu 3 aşamanın payının doğru hesap edilebilmesi ve görülebilmesi ile mümkün olacaktır.
Dijital baskı teknikleri ile üretim yapabilmenin en önemli katma değerinin baskı, depolama ve sevk gibi tedarik zinciri üzerinde olan etkilerinin dışında “içeriğin hazırlanması” aşamasında olduğunu düşünüyorum.
Dünyada gelecekte trend olacak olan “kullanıcı odaklı içerik” (user oriented content) normlarına uygun olarak dijital baskı ile üretim yapabilme yeteneğine sahip yayıncılar ile PoD ile tedarik zinciri dönüşümünü gerçekleştirmiş olan yayıncılar diğerlerine göre birkaç adım önde olacak ve bu pastadan daha geniş dilimler almaya başlayacaklardır.
Şener Boztaş – Genel Yayın Yönetmeni, Kurucu (Lejand Kitap)
Yayınevlerinin sistemi yeterince tanımadıkları için çekimser davrandıklarını gözlemliyorum. Alışkanlıkların değiştirilmesi kolay olmuyor. Gerek baskı kalitesi gerekse operasyonel süreçlerin sorunsuz şekilde ilerleyip ilerlemeyeceği konularında yoğunlaşıyor tereddütler. Öte yandan PoD sisteminin avantajlarını kullanarak yayıncılığa başlayanlar da oluyor. Yeterli finansal gücü olmayan girişimciler için PoD sistemi büyük fırsatlar doğuruyor. Son bir yılda tecrübelerimi paylaşıp cesaretlendirdiğim birkaç kişi bu sayede yayıncılığa başladı.
Bu finansal ve operasyonel katkının yanında sistem yayınevlerini stok külfetinden ve maliyetinden kurtarmış oluyor. Ayrıca üretim süreci konvansiyonel yayıncılığa göre çok daha hızlı ilerliyor. Kitap baskıya hazır hale geldikten en geç 2 gün sonra satışa çıkmış oluyor. Okuyucuya ulaşması ise online kitap satış sitelerinin teslimat süresi neyse o kadar oluyor. Maliyetler düştüğü için kâr marjı artıyor. Ödeme vadesi yine konvansiyonel sisteme göre çok daha kısa. Stoklu çalışılmadığı için telif giderleri düşüyor. Benim çok önemsediğim bir başka katkısı ise şu sistemin: nitelikli ve fakat tirajı düşük olması muhtemel kitapların basılabilmesine imkân tanıyor.
PoD sistemi roman boy gibi yaygın belli ebatlarda baskı yapabiliyor. İç baskıda renk kullanamıyor. Bunlar sistemin eksikleri olarak sıralanabilir. Fakat gerek kapak gerekse iç baskı kalitesinin matbaadan daha düşük olduğu söylenemez.
KDD sistemi özelinde konuşacak olursam; yüksek tirajlı kitaplar için elbette ekonomik değil fakat yılda 500-1000 adet satan kitaplar için ideal. Yayıncı kâğıda, baskıya, depoya, lojistiğe ücret ödemeden kitabını yayınlamış oluyor. Her ayın satışlarından elde edilen hakkedişi ikinci ayda tahsil etmiş oluyor yayıncı. Bu da dağıtım firmalarının ödeme vadesine göre oldukça avantajlı.
Sistemin en büyük dezavantajı şu: Kendi kitaplarınızı da (yazar payı, arşiv, promosyon, diğer dağıtım firmalarına verilenler) sistem üzerinden size özel iskonto oranıyla satın almanız gerekiyor. Bu da kendi içinde bir avantaj sunuyor. O da şu: Kendi satın aldığınız kitaplardan da hak edişiniz oluyor.
Lejand’ı Kitapyurdu’nun PoD sistemi olan KDD’den aldığım güçle kurdum. Çünkü yayıncılık yapmak istememe rağmen yeterli finansal sermayeyi bulmak oldukça güçtü. Evet entelektüel ve sosyal sermayem vardı fakat kâğıt, matbaa, lojistik, depolama gibi çok önemli gider kalemlerini karşılamakta zorluk yaşayacaktım. KDD sistemi bunları üstlendi. Gerek finansal gerekse operasyonel açıdan yükün önemli bir kısmını KDD üstlenince bize de iyi dosyalar bulup iyi kitaplar yapmak kaldı. Yaklaşık 1 buçuk yılda 40’a yakın kitap yayımladım. Mevcut ekonomik koşullarda, bu çapta bir üretimi geleneksel yöntemle yapmam mümkün değildi.
PoD sistemi eğer sektörün büyüme hızına cevap verebilir, operasyonel süreçlerde aksama yaşanmazsa özellikle bağımsız yayıncılar için tam bir can simidi.
Tugay Kaban – Editör (Epona Yayınları)
PoD sisteminin ülkemizdeki kitap piyasasına yankısı henüz oldukça yeni. Yani elde tam olarak sağlam veriler yok. Bu sebeple yapacağımız çıkarımlar da aslında çabuk sarsılabilir durumda. İnsanlarımızın çoğu teknik gelişmeye ne gibi tepkiler verdiğini ölçmenin de zor olduğunu söz arasında sıkıştırmak gerek. Mesela e-kitabın ilk zamanlarında hızlı bir yönelme olmuştu bu gelişmeye. Fakat gördüğümüz gibi günümüzde e-kitap oldukça dar bir çerçevede yer alıyor. e-kitap satan çok az kitap satış sitesi var. Çoğu yatırımcı bu alana girmediği gibi, yayınevlerinin çoğu da e-kitap oluşturmuyor. Elbette e-kitabın okur açısında bir de mekanik bir tarafı var. Cep telefonundan e-kitap okumak çoğu zaman zor bir uğraş. e-kitap okuma makinaları ise oldukça maliyetli.
PoD sistemine gelirsek. Bu sistemin ilk olarak okur açısından öğrenilmesi yahut değerlendirilmesi gereken bir noktası olmadığını söylemek gerek. Şu anda ülkemizde bu sistem yalnızca bir şirket tarafından sunuluyor. Ve yayıncılar için belli başlı açılardan oldukça yararlı. Fakat daha iyi kavranılması gerektiği kesin. Özellikle yazarlar tarafından bu sistem basit yahut ciddi görünmüyor. Oysaki Avrupa ve Amerika’da bu sistem sayesinde birçok şey hızlı bir şekilde halledilebilmekte. Talep üzerine baskı yapıldığı için kitapların bir yerde depolanmasına ihtiyaç kalmıyor. 5 yahut 10 kitap için depodan kitap çıkışı gibi bir uğraş gerekmiyor. Fakat elbette çok satan kitaplar için bu sistemin mantıklı olmadığı belirgin.
Kitapyurdu’nın KDY ismi ile yaptığı çalışmalarda şöyle bir veri var: Sistemin 21. ayında 2015 kitap çeşidi basılmış. Yaklaşık olarak 210 bin adet kitap satılmış. Düşünsenize bu 2015 kitabın normal bir matbaa süreci ile yayınlandığını? Çoğu kitabın birçok adedi çürümeye yüz tutacaktı belki de. Oysa şu durumda elde hiçbir kayıp yok. Aksine oldukça yararlı.
Epona Yayınları olarak PoD sistemini biz de kullanıyoruz. İlk dosyasını bizlere sunan ve güçlü olduğunu gördüğümüz metinlerin bazılarını bu sistem üzerinden değerlendiriyoruz. Çünkü metnin yazarının henüz bilinmemesi kitabın satışını oldukça etkiliyor. Bu sebeple bin yahut iki bin adet baskı yapıp, kitapların beklemesini zararlı olarak görüyoruz.
Amazon bu sistemi Amerika ve Avrupa’da yıllardır sürdürüyor. Birçok hacimli ve okuru az fakat oldukça önemli kitapları bugün, Amazon üzerinden sipariş ettiğinizde, bu sistem içerisinde üretilip gönderiliyor. Hatta Amazon bunun dışında ayrıca PDF veya e-kitap satışı da yapıyor. Ve bu satışlar bireysel olarak da yapılabiliyor. Yani yazar kitabını hazırlıyor ve sisteme direkt yükleyerek satışa açabiliyor. Ortada matbaa durumu bile yok. Bu açılardan bir bütün içerisinde değerlendirirsek PoD sisteminin oldukça yararlı olduğu ve şartlar normale dönerse de yararlı olarak değerlendirilebileceği kesin.
Türkiye’de ekonomik istikrarsızlık etkisini sürdürürken artan maliyetler sektörün paydaşlarını farklı çözümlere itmeye devam ediyor. Print on Demand bu alanda önemli bir boşluğu dolduruyor. Kimi yayıncılar henüz temkinli bir tutum sergilese de birçok yayıncı talep üzerine baskı sisteminin imkânlarıyla yeni yollar açmaya başlamış görünüyor.
Öte yandan, mevcut şartlardan bağımsız olarak sadece bu sistemin getirdiği kolaylıklar sayesinde yayın hayatına başlayan yeni yayınevleri de bulunuyor. PoD, imkânları kısıtlı olmasına rağmen yayın dünyasına atılmak isteyen pek çok kişiye ilham oluyor.
Print on Demand sistemi sektördeki tıkanıklığı açmak ve yeni yollar keşfetmek adına önemli bir kapı olacağını hissettiriyor.